19 Aralık 2017 Salı

İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda İsimsiz Rollerin Dehlizi: Bayrak (Berkun Oya)

Berkun Oya'yı onun kendi yazdığını(Eller Yukarı Bu Bir Oyundur) beğenmediği yıllardan tanıyorum. O bu gerçeği oyundan 3 yıl sonra(2012) bir gazete yazısında itiraf etmiş. Takip eden yıllarda televizyonda da yaptığı bazı işler beni çok çekmedi. Aramızda bir mesafe oldu hep. 2003 yılında onun uyarladığı Yaban, 2007 yılında İyi Seneler Londra da aramızı ısıtmadı. Krek'te yaptığı oyunlar çok ses getirdi, özel "Berkun Oya seyircisi" oluştu. 2002 yılından bugüne kadar pek çok ödül aldı Berkun Oya. Ama ben hep uzak durdum. İstanbul Devlet Tiyatrosu Bayrak'ı sahnelediğinde(2017) ihmal ettiğim yazarı tanımak istedim. Ben de değiştim tabii ki. Seyretmeden önce okuduğum tekst, Bayrak(2008), zihnimdeki Berkun Oya imgesini değiştirdi. Oyunu seyrettim.


15 Aralık 2017 Cuma

Nahid Sırrı Örik'in Edebi Kişiliği, İhanet'in Hikâyesi ve Tasarımlar


Bu, Kafa Dergisi'nin Ocak 2017 sayısında yayımlanmış olan yazının devamı niteliğindedir. O yazı ile birlikte okunmalıdır. 


MÜZİK TASARIMI (ÖZEL BİR İSİM YOK)

Yönetmenin, yazarın Alın Yazısı piyesinden esinlenerek oyunun içine yerleştirdiği Müzeyyen Senar şarkıları atmosfer yaratmakta başarılı. Ancak ben Müzeyyen Senar'ın oyuna katılış yerleri ile hem fikir değilim. Mâdem oyun içinde  var o zaman perdenin derinlerden gelen bir "Müzeyyen Şarkısı" ile açılması ve sahnenin yavaş yavaş aydınlanmasını isterdim ki oyun sonundaki Müzeyyen şarkısı açılan parantezi kapatmanın anlamı olsun. İkinci Perde'nin başında bir şarkı daha olması gerekiyor diye düşünüyorum ki bu, arada geçen zamanı da vurgulayacaktır.  Üçüncü Perde'nin  ve oyunun sonunundaki Müzeyyen Senar şarkıları ile hem fikirim. Ancak oyun sonunda Müzeyyen Senar'ı pusların içinden çıkararak hayâlden gerçeğe dönüştürmesini ve de perdeye yansıtılan ve olmadığı halde gerçek algısı veren aile albümünü sevdiğimi söyleyemem. Oyunun, pencere perdesinin kapanması ile bitmesi iyi olurdu. Vardar Ovası şarkısı anlamlı bir güzellik ama oyun bittikten sonra geliyor.  

DEKOR TASARIMI(Hakan Dündar)

Birinci ile ikinci perde arasındaki dekor farkı, sosyal değişimi göstermesi yönünden  yeterli değil. Birinci Perde dekorunda Anadolu motifli bir sedir eksik. Nahid Sırrı, "Isparta halısının yerine yerde acem halısı vardır" derken aslında bir ayrıntıya dikkat çekmiş. Bu bence değişim fikri için için bir yol göstermeliydi diye düşünüyorum. Özen Yula halı kullanmamış keşke kullansaydı zira sahne çıplak kalmış. Genel olarak dekorun bu kadar geniş bir alana yayılmasının nedeninin turnede oynandığına bağlamak istiyorum. Özellikle Zonguldak'taki ev çok büyük. Herhalde Ankara'da daha küçük sahnede oynanıyordu oyun.  

KOSTÜM TASARIMI(Özge Akarsu)

Kostümlerin zaman içinde değişiminde de dekorda seçilen eğilim geçerli. Birinci perdedeki Sacide sonraki sahnelere göre daha mütevazı, Macide ise Zonguldaktaki evinde baba evindekinden daha mütevazı giyinmeliydi. Bu Sacide'deki zenginlikle gelişen ihtişamı, Macide'de de ise tevazuyu göstermeliydi. İnsanların abartılı kıyafetlerinde(Örik'in tanımına uysa da) yansıyan batı taklitçiliğini gerçekçi bulmadım. İktisat Bakanlığı Genel müdürlerinden Mahmut Ata ile zevcesi(eşi) Fıtnat'ın kostümleri bence fazla modern. Modernleşmesinin onlardaki yansımasının bir sınırı olduğunu anlamalıydık. Gönüllülüğü değil zorakiliği hissetmeliydik. Züppeliğin ve bozulmanın simgesi olan Halim Bey ve oğlu karşısında itidali ve geleneği yansıtmalıydılar. Özellikle yalnız oldukları sahnede Mahmut Ata ve Fitnat'ın gelenekselden kopamadıkları gösterilmeliydi. Halim Bey karşısında ise yapmacıklıkları(sakarlıkları) ortaya çıkmalıydı.

IŞIK(OSMAN UZGÖREN)
Işığın oyunda yaratıcınbir öge olarak kullanıldığını düşünmüyorum.

Birinci perdenin sonunda Sacide'nin yere düşüşü bir çeşit "foreshadowing" ama bir başka benzeri yok oyunda tek kalıyor.  

Oyun öncesi fuayenin hazırlanması Devlet Tiyatroları'nın son zaman oyunlarında rastlanan bir Özen Yula klasiği olma yolunda. (Gayri Resmi Hürrem'de de benzer bir ön oyun var.) Döneme ait fotoğraflarla hazırlanmış panolar, o dönem kıyafetleri ile arzı endam eden oyuncular seyirci için bir hoşluktan öte gitmiyor diye düşünüyorum. Seyircinin oyuna hazırlanmasını sağlıyor mu emin değilim.



Nahid Sırrı Örik'in Edebi Kişiliği

Nahid Sırrı Örik, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı hakkındaki "Sönmeyen Ateş" isimli oyunu 1932-1933 tarihleri arasında yazmış, 1936 yılında yeniden gözden geçirmiş. Yazarın  "Halkevlerinde oynanması hakkı Halkevlerine aittir" notu da dikkate alındığında, o döneme bugünden bakan bazı yazarlarca Nahid Sırrı Örik'in bu eseri, "ulusal kimliği tiyatro ile kurmak" üst başlığı altında "sanatta dirijizm"e örnek olarak gösterilmektedir. "Cumhuriyet'in o döneminde hiç söz edilmemiş olması, oynandığı hakkında hiç bilgi olmaması bir garip" (Raşit Çavaş) (Dirijizm, devletin ekonomik faaliyete sistemli bir şekilde müdahalesi anlamında olup, devlet kontrolü altındaki egemen ekonomik sistemi iade eder."(Bünyamin Aydemir) "Bir siyasi inkilap rejiminin edebiyat ve sanata da uzayan dirijizmi"(Reşat Nuri))
Nahid Sırrı Örik tiyatroyu çok ciddiye almış bir yazardır. Bahriye Çeri'nin "Bir Cihan Kaynanası: Nahid Sırrı Örik" isimli kitabında Örik'in tiyatro salonları, oyuncular, yönetmenler, eleştirisi üzerine yazdığı pek çok yazıdan bahsedilir. Örik tiyatro eleştirisi de yazmış ve eleştirmen ve de eleştiri üzerine bir takım kriterler koymuştur.
Oğlak Yayınları tarafından basılan Bütün Oyunları kitabında Örik'in altı oyunu yayımlanmıştır. O oyunlardan biri olan Alın Yazısı oyunundaki Mualla ile oğlu Şefik, Çehov'un Martı'sındaki Arkadina ile oğlu Treplev'den esinlenilmiş gibidir. Örik'in Çehov'dan etkilendiğini gösteren önemli bir örnektir.

Tahir Alangu'ya göre Nahid Sırrı Örik'in "düzgün, rahat, heyecansız bir ifadesi" vardır. Alangu, "Nahid Sırrı Örik, olup bitenleri yakından  gözlemekle beraber, onlar(Sadri Ertem, Reşat Enis) kadar kadar sert ve hırpalıyıcı olmaya lüzum görmeden zaman zaman müstehzi de olabilen duygusuz bir anlayışla konulara el atıyordu." demiş.  Örik, tarihimizde hiç de alışılmadık bir II. Abdülhamid çizmiştir(Abdülhamid Düşerken). "Ne kızıl sultandır ne de ulu hakan.Bazı fotoğraflarının saptadığı gibi biraz soğuk, biraz bıkkın biraz bezgin."(Selim İleri)
Nahid Sırrı'nın kadın kahramanları onu unutulmaz kılar. Kardeş ilişkileri, kıskançlık, ihanet, merhamet duygularının dehlizlerinde dolaştırır okuyucusunu. Çıkara dayanan evlilikler, kadınlar için kurtuluş yoludur.

Nahid Sırrı için ihanet anahtar kelimedir. Devletine, eşine, hayâllerine ve nihayet kendine ihanet onun dünyasının demirbaşlarındandır. (Kayahan Özgül)
Nahid Sırrı olay hikayesinden durum hikayesine geçişimizde bazen katalizör bazen de adaptör rolünü üstlenen üç beş isimden biri olduğu üzerinde genellikle durulmaz.(Kayahan Özgül)

Nahid Sırrı'nın diyalogları günümüz için bile çok nettir. Kişiler birbirlerinin yüzlerine çok açık konuşur zihinlerindeki apaçık ortaya koyar. Tarafların sukûnetle karşıladıkları bu yüzleşmeler belki de dramanın ihtiyacı olduğu gerilim yaratmaz ama okuyucuyu, seyirciyi "insanca" bir durum içinde düşünmeye davet eder. Zaman geçişleri saklı cümleler içinde verilir.

"Celal bir senden beri serbest"(Mahmut Ata),"Bir seneden beri yaptıkları seyahatleri bir düşün"(Celâl) "Üç senden beri bu manzarayı seyrediyoruz"(Celâl), "Halim'i tam ondokuz gün evvel bir sabah şafak vaktinde yarı giydirilmiş bir halde getirdiler, kocanız oyun masasında öldü dediler"(Sacide) Nahid Sırrı'nın zaman geçişlerini verdiği repliklerdir.  

"İhanet"in Hikayesi ve Oyuna Ait Bazı Notlar

Oyun önce, "Bir Canda İki Dert" ismiyle  İstanbul Şehir Tiyatroları'na teklif edilmiş,  3 Aralık 1930 tarihli dramaturgun "Telif olmak itibariyle güzeldir" notu üzerine "oynanacak" kararı çıkmış ancak sahnelenmemiş. Yazar bir büyük hikaye olarak eseri 1938 yılında hikâye olarak yayımlamış. 1939 tarihli tefrika edilen  “İki Kız Kardeş ve Bir Delikanlı” isimle tefrika edilen öykü ise İhanet'in uyarlamasıdır.

Yazar, 1953 yılında Devlet Tiyatroları'nın talebi doğrultusunda bir takım değişiklikler yapmış oyunun ismi "Bir Postta İki Aslan" iken "İhanet" olmuş ve repertuvara alınmış. Ancak yönetmenin isteksizliği nedeniyle oyun sahnelenememiş. (Oğlak Yayınları Raşit Çavaş'ın notları)

Nahid Sırrı Örik değişen, modernleşen Türkiye'ye kadın erkek ilişkileri açısından bakıyor. Sacide nişanlısına "Emniyetine sahip olmak için sana gündelik raporlar vermeyi reddediyorum" "Sokağa kalın çarşaf giyip çıkacak, evde harem dairesinde kafesli pencereler arkasında oturacak değilim ya!" diyerek "batılılaşmayı" öyle anlayan Türk kadın tipinin örneğini dile getiriyor. "Saçlarımı bile öptürmedim" diyerek kadın erkek ilişkisini bir replikte veriyor. "Sigara dumanından rahatsız olmayan kızlar" Örik'in ince gözlemini yansıtan bir ayrıntı. Sacide annesine "Babamın kabul ettiğinin senin reddetmen hiç bir zaman vaki olmamaştır" derken eski aile düzeninde kocasına muti karılık yapan kadını hatırlatıyor.

Nahid Sırrı Örik, taşranın roman ve hikâyemize girmeyişinden şikayetçidir. Hatta Türk Romanın Coğrafî durumu başlıklı makaleler yazmıştır. Eserinde Zonguldak'ı seçmesi de tesadüf değildir.1926'da İş Bankası Fransız sermayesi ile ortaklaşa Kozlu Kömür İşleri şirketini kurmuştur. Bankanın %51'i İş Bankası'na ait olsa da hâkim güç Fransız'dır.  Ereğli Şirketi mahallenin ortasına bir kilise oturtmuş, iki de papaz mektebi açmıştır. Kasaba bir sömürge kasabası gibidir. (Kayahan Özgül)





İLGİ: 

Bütün Oyunları- Oğlak Yayınları
Sanatkarlar- Oğlak Yayınları
Eski zaman Kadınları Arasında-Oğlak Yayınları
Bir Cihan Kaynanası- Bahriye Çeri- Hece
 Abdülhamid'in HAremi- Arba Yayınları
Ankara- Yakup Kadri Karaosmanoğlu- İletişim
Martı- Çehov- Maarif Vekaleti
Sanatta Dirijizm- Bünyamin Aydemir- Mitos Boyut

Ulusal Kimliği Tiyatro ile Kurmak- Elif Çongur- İmge


OYUN EKİBİ:

YÖNETMEN
ÖZEN YULA

YÖNETMEN YARDIMCISI
İCLAL KARADUMAN

DEKOR TASARIMI
HAKAN DÜNDAR

KOSTÜM TASARIMI
ÖZGE AKARSU

IŞIK TASARIMI
OSMAN UZGÖREN

KOREOGRAFİ
BANU DEMİR

YÖNETMEN YARDIMCISI
İCLAL KARADUMAN

OYUNCULAR
MEHMET AKAY
SERPİL GÜL
BAŞAK VURAL
NUR SERENGÜL
ŞİVAN BİNİCİ
LEVENT ÇELMEN
KIVANÇ DEĞİRMENCİ
SELVER KINIK ONURLU
DİDEM RUHİ
ERKAN ERKOÇ
MERVE NUR TÜRKAN
FATMA NUR İSMAİLÇEBİ
CEM SEL
DUYGU BİÇER
VOLKAN ÖZMAN
OZAN ARABACI
ULAŞ KARADAĞ
 EYLÜL AYKUT

ÜSLUP ÇALIŞTIRICISI
HÜLYA AYDOĞDU

SAHNE AMİRİ
M.MURAT TANGAL

KONDÜVİT
SİNAN GÜNEŞ





6 Aralık 2017 Çarşamba

21. İstanbul Tiyatro Festivali Üzerine Düşünceler

21.İstanbul Tiyatro Festivali bitti. Ben 9 gösteri için bilet satın aldım. (Yabancı toplulukların tümünü programıma aldım.) III.Richard iptal edilince 8 gösteri ile tamamladım festivali. Tiyatroya politik müdahale oldu, o nedenle Ostermeier ve Schaubühne İstanbul'a gelmedi diye düşünüyorum. 2012 yılında Festival ONUR Ödülü almış Ostermeier'in "korkuyorum" diye İstanbul'a gelmemesi onun adına büyük fiyaskoydu. Yönetmen, politikanın kuklası oldu. En azından onun İstanbul'a gelmesi gerekiyordu.  Ostermeier'in Türkiye'ye, İKSV'ye borcu var. Kolay kolay ödeyemez. Umarım İKSV Schaubühne ile sözleşmesini sağlam tutmuştur ve gerekli tazminatı almıştır.
Bu yılın Onur Ödülü Angelin Preljocaj'a verildi. Preljocaj ödül töreninde "Bak gelebilen geliyor" diyerek Ostermeier'ı nazikçe iğneledi.