29 Ekim 2011 Cumartesi

İnsan(lık) Resm-i Geçidi : Çehov-N.Simon : Sevgili Doktor (İBBŞT)

İBB Şehir Tiyatroları, tiyatro repertuvarının en popüler(ve tehlikesiz) oyunlarından birini Sevgili Doktor’u programına almış. Neil Simon’un Anton Çehov’un hikâyelerinden hazırladığı oyunu Taner Barlas yönetmiş.
 Türkiye’de ilk kez 1975-76 sezonunda Devlet Tiyatroları tarafından oynanan oyun 2009-10 sezonunda da Sivas DT tarafından oynandı.
1927 doğumlu Neil Simon Amerikan tiyatrosunun en popüler oyun yazarlarından biri. Elinde sihirli bir değnek var sanki. 1957 den 2006 ya kadar her türlü ödülü almış, radyo, tv, sinema ve tiyatroda başarılı prodüksiyonların garantili ismi olmuş.
Neil Simon, Çehov’un yazdıklarından  sekiz  oyun çıkarmış sahneye uyarlamış; başta, sonda ve aralarda Çehov’u konuşturmuş; her yaşta seyirci için son derece keyifli bir oyun yazmış.
Sevgili Doktor her tiyatrocunun ezbere mizansen verebildiği/alabildiği bir oyun gibi gelir bana. Hatta Sait Faik hikâyelerinden yapılan uyarlamalar da bu oyunun etkisinde kalmıştır diye düşünürüm.(Sait Faik , bir Çehov; Çehov bir Sait Faik’tir bana göre) Tecrübeli ve iyi bir tiyatrocu Taner Barlas için de rahat ve kolay bir reji olmuştur eminim.

25 Ekim 2011 Salı

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (İBBŞT) ve Arda Aydın


Önce Ziya Osman Saba’nın iki şiirinden alıntı:
İstanbul
“Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan.
Minare,minare,ev,ev
Yol,meydan”
………..
“Gün olur,köprü ortasında durur
Anarım Adalar’da çamların kokusunu
Gün olur, Beyoğlu’nu özler içim
Koklamak isterim tünelin kokusunu”

Bir Yer Düşünüyorum
“Bir yer düşünürüm
Bilemem neresinde yurdun
Bir ev günlük güneşlik
Çiçekler içinde memnun
…………
Bahçe kapısına varmadan daha
Baygın kokusu ıhlamurun
Gölgesinde bir sıra der gibi:
-Oturun”


Orta okul ve lise çağlarımda Ziya Osman Saba(1910-1957) alıntı yaptığım bu iki şiirden ibaretti bizim nesil için. Yanılmıyorsam bu şiirler Türkçe ve edebiyat kitaplarında vardı. Ellerinde “meşale” taşıdığını hayâl ettiğimiz guruptandı  Ziya Osman Saba.

20 Ekim 2011 Perşembe

Yansı(t)malı Oyun – Suriyeli Yazar Amayri’den Kargaşa (İBBŞT)


İBB Şehir Tiyatroları’nın 2011-12 sezonu yeni oyunlarından Kargaşa, hem iyi hem de gündeme uygun bir oyun. Bildiğiniz gibi Türkiye’nin gündemindeki sıcak konulardan biri, kadına uygulanan şiddet ve  yaşanan artış diğeri de komşumuz Suriye’de yaşanan politik gelişmeler , Türkiye ve Suriye arasındaki bulutlu hava. Kargaşa, Suriyeli bir yazar ve tiyatrocuya ait, konusu da kadının dünyası  ve maruz kaldığı şiddet. Bu nedenle Kargaşa güncel ve iyi tanıtılırsa ses getirecek bir oyun.

18 Ekim 2011 Salı

III. Richard’la Karşılaştım ve Karşılaştırdım


Ayağıma kadar gelmişken ve de “satın almam” için biletim ayrılmışken  Kevin’li  III.Richard’ı seyredemedim. Görenlerin yazdıklarını okudum. Kevin’li olanı hakkında ‘youtube’a düşen bazı filmlerden fikir edindim. Yunanlılar oyundan kaçak çekimler yapmış. Özellikle oyun sonu coşkulu alkışları gördüm. Bizimkiler ile onları yan yana gören yabancı biri, aynı ülkeler sanır mutlaka. Aman yanlış anlaşılmasın bir oyun perdeden/ekrandan  seyredilmez. Tiyatronun sıcacık nefesi farklı, keşke şartlar uysaydı da Kevin’i de görseydim. Edindiğim izlenim kadarıyla İstanbul’daki III. Richard, klâsik bir yorumdu ve Kevin Spacey üzerine kurgulanmıştı. Ben metin olarak oyunu farklı zamanlarda iki, üç kez okudum. Her okuduğumda da okuma  uzun sürdü, biraz not almaktan biraz da açık havaya çıkma ihtiyacımdan.  III.Richard kadar kötü karakter az görmüştüm ilk okuduğumda, şimdi ise iyiye hasretim, III.Richard’lar sardı her yanı! Belki sahnedeki kötü, daha çekilir gelirdi yeniden, bu günlerde... Bu nedenle sokakta gördüğüm kötüye “Sahneye sahneye!” diyesim var.  Hatta elimden gelse spot ışığında bakacağım ona. Bir avu(n-t)ma bunu biliyorum ama, ancak “rol” olsa çekilir tipler var orada burada.  Bazısını da “rol” sanıyoruz ama anlıyoruz ki sahneden inince de “kötü”! Neyse… Nedenler olmasaydı da ağzımda halâ erimekte olan akide şekerinin tadından vazgeçer miydim bilmiyorum. Ağzımdaki şeker Boston’da 4 ay önce seyrettiğim III.Richard’dı.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Tarık Günersel’den Şiirsel Trajik Hiciv - Zırhlı Kurt - (İBBŞT)


İBB Şehir Tiyatroları, ilk defa 16 Mart 2011 tarihinde oynanmış Zırhlı Kurt’u   2011-12 sezonunda da seyirciye sunuyor.
Oyunun yazarı Tarık Günersel’in ifadesi ile 1993 yılında Erol Keskin’in önerisi ile başlayan yazma süreci 2010 yılında Zırhlı Kurt’un ortaya çıkması ile sona ermiş. Oyunlar için asıl yolculuk sahnelenmekle başlar. Zırhlı Kurt 16 Mart 2011’deki ilk oyun ile asıl yolculuğuna başlamış.  
1993 yılında Erol Keskin, IV.Mehmed hakkında bir piyes yazması  için Günersel’e şu önerileri yapmış:
2 aktör 1 aktris için bir oyun ; IV.Mehmed’in tahttan indirilmesinden sonraki bir dönemde tecritte geçer ; IV.Mehmed ölüm öncesi hayal ve anıları yaşamaktadır. Erol Keskin’in verdiği öneriler arasında “kirişsiz yay” ve “zırhlı kurt” da varmış.
Tarık Günersel oyunda  babasız büyüyen IV.Mehmed’in çocukken babasının idamına onay vermiş olduğunu yıllar sonra öğrenmesi ve duyduğu acıyı temel çekici güçlerden biri olarak almış.
Günersel, piyesi Erol Keskin’e ithaf etmiş.

6 Ekim 2011 Perşembe

Yazının Üstünde Uyumak ve Yaşamın Kayaları


“Bir yere yazı yazdığında göndermeden üstünde uyumalı ” derdi babam. Küçüktüm yazının üstünde nasıl “uyunur” anlamazdım. Babam yirminci yaşıma bastığım yıl öldü, üniversitede okuyordum. Onun ölümünden sonra yazı yazmamı gerektiren sorumluluklar aldım. İş hayatımda bir yazı yazacaksam hep babamın sözünü  hatırladım, üstünden bir gece geçirmeden, “üstünde uyumadan” yazıyı göndermedim. Onun haklı olduğunu ve “yazının üstünde uyumak” ne demek anladım. Zira insan ilk kalkışta yazdığını sonradan okuduğunda neleri yazmaması ya da başka türlü yazması gerektiğini görüyor, “yazının üstünde yatınca” kendi kendini düzeltiyor.   
Ama Behçet Necatigil’in dediği gibi bu arada "bazı şeyleri yarınlara bıraktık" ve “bütün tanıdıklarımız bizi yanlış tanıdı”.  “Geniş zamanlar umduk”,  çünkü “yanlıştı dar vakitlerde bir düşünceyi söylemek”,  “yılların telâşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklımıza gelmedi”.  Heyhat! Şiir gibi güzel olmuyor hayat!

3 Ekim 2011 Pazartesi

Haluk Bilginer’e Açık Mektup - Yakıştı mı?


Tiyatro sezonunun  başlamasına denk gelen  şu günlerde  Milliyet Sanat Dergisi’nde yayımlanan “ses çıkaracak” röportajı okudum.  Gene esip gürlemişsiniz. Maalesef “tekrar olmuş” söyledikleriniz. Ama ne gam! Sizi beğenen ve sizi “totem”leştiren çevreniz, söylediklerinizi değil, verdiğiniz pozlara bakarak güzel ses tonunuzu duyacaklardır, ne söylediğinize aldırmadan. Bense bir zamanlar beğendiğim ses tonunuzu uzun bir süredir “duyamıyorum”,  oyunculuğunuzu da “göremiyorum”.  Doğrusunu isterseniz yılda bir ortaya çıkıp bence gereksiz olan cümleleri neden kurduğunuzu da anlayamıyorum.