31 Aralık 2010 Cuma

TEŞEKKÜR ve MUTLU YILLAR

BENİ İZLEME NEZAKETİNİZ İÇİN 
TEŞEKKÜR EDERİM. 

HEPİNİZİN YENİ YILINI KUTLAR, SEVGİ VE SAYGILARIMI SUNARIM.


MELİH ANIK

27 Aralık 2010 Pazartesi

Ahmet Cemal , Shakespeare ile Oyun Atölyesi Arasında ve Seyircinin Korunması

Aydın, yazar, eleştirmen, akademisyen, çevirmen Ahmet Cemal, Cumhuriyet’teki köşesinde  birbirinin devamı olduğunu söylediği iki yazı yazdı: “Shakespeare ve Trajik Düşünce”(3 Aralık 2010); “Bizim İklimlerimiz ve Tragedya”(10 Aralık 2010) Birinci yazının son, ikinci yazının ilk paragrafı olmasa bu iki yazıyı –içlerindeki ortak olan kelimelere rağmen- birbirine bağlamak  zor.

Ahmet Cemal belki de durumun farkında olduğu için (sanki Oyun Atölyesi’ni gündemde tutmak  için) iki hafta üst üste yazarak bir ‘tefrika’ ortaya çıkarmış. Cumhuriyet’te haftada bir yazan Ahmet Cemal’in her sezon  en az bir yazısını Oyun Atölyesi üzerine  yazmasına alıştık ama  Türkiye’de Ahmet Cemal’in ilgisine lâyık ve muhtaç başka toplulukların olduğunu hatırlatmak isterim. Zaten medyada tiyatroya ayrılan yer az. Olanları da hakkıyla kullansak olmaz mı?  (Eski Cumhuriyet yazarları köşelerini daha adil kullanırlardı diye düşünüyorum.) Kaldı ki Ahmet Cemal yazmasa da ‘kapalı gişe’ oynamıyor mu Oyun Atölyesi?

22 Aralık 2010 Çarşamba

Fenerbahçe’li Alex ve Tiyatro ‘Sıla’dır

Yaklaşık altı yıldır Türkiye’de olan Fenerbahçe’li futbolcu Alex kendisi ile yapılan bir söyleşide “Buradaki hayat Brezilya ile aynı. Sadece en çok tiyatroyu özledim.  Lisan bilmediğim için tiyatroya gidemiyorum" demiş.

Bizim hayalimizdeki(?) futbolcu, cebi para görünce en son model ve pahalı arabayı satın alır, evini değiştirir, evliyse boşanır sevgili bulur, akşamları moda kulüplerde dolaşır, sarhoş olur kaza yapar, gece âlemlerine katılır rezil olur, kebapçı açılışında kurdele keser  vs. vs…  Bu Alex tuhaf(!) bir adam, tiyatro özlemiş. Darısı bizim futbolcuların başına. Düşünüyorum da yurt dışında yıllarca kalan ‘bizimkiler’ tiyatroyu özlemişler midir acaba? ‘Buradakiler’den tiyatroya gidenler kimlerdir? Bu yazının çıkış noktası  Alex’in ‘tiyatroyu özledim’ ifadesidir.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Metafor Denizinde Bir Oyun : Alemdar (Tohum ve Toprak) – İBB Şehir Tiyatroları

Bazı tiyatro eleştirmenlerince Türk Tiyatrosu’nun Shakespeare’i sayılan  Orhan Asena(1922-2001) 1945 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu.  TRT Başarı Ödülü’nü , İsmet Küntay Tiyatro Ödülü'nü, Avni Dilligil Tiyatro Ödülü'nü ve Türkiye İş Bankası Büyük Tiyatro Ödülü'nü kazandı. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca Devlet Sanatçısı seçildi. İlk oyunu Tanrılar ve İnsanlar - Gılgamış, 1954 yılında sahnelendi . Kırkı aşkın oyun yazdı ve oyunları pek çok kere oynandı. Yirmi oyunu  kitap olarak yayımlandı. En çok bilinen oyunları (Kitap basım tarihi) : Tanrılar ve İnsanlar (1959), Hürrem Sultan (1960),  Yalan (1962), Kapılar (1963), Tohum ve Toprak ( Alemdar Paşa) (1964), FadikKız (1968), Sîmavnalı Şeyh Bedreddin (1969),  Atçalı Kel Mehmet (1970), Şili’de Av (1975),  Ölü Kentin Nabzı (1978)’dır. Tohum ve Toprak ilk kez 1963 yılında Devlet Tiyatroları’nda sahnelendi.

16 Aralık 2010 Perşembe

Ali H.Neyzi'nin Shakespeare Tercümelerinden Yola Çıkarak…

Ali H.Neyzi’yi okuyorum son günlerde.  Ali H.Neyzi  1927 doğumlu. 1946 da Robert College Erkek Lisesi’nin Edebiyat Bölümü’nü bitirmiş. Londra(BBC) radyosunda Türkçe çevirmenliği ve spikerlik yapmış. Ankara Radyosu’nda İngilizce çevirmeni ve spikerlik görevlerinde bulunmuş. 1950 yılında sigortacılığa başlamış. 1955 yılında aldığı bursla Harvard Üniversitesi İşletme Bölümü’nde eğitim görmüş. Sigorta Enstitüsü ve Robert College’de öğretmenlik de yapmış. Toplum onu Halk Sigorta Genel Müdür’ü iken,  yapılmasına ve yerine yerleştirilmesine ön ayak olduğu İlhan Koman’ın Akdeniz heykeli ile hatırlamaktadır.(Umarım)  Shakespeare, Kafka ve D.Mamet’den çeviriler yapmış. Mitos Boyut’dan çıkmış Aşkın Çabası Boşuna, V.Henry,  Kral III.Richard, Kral John, Titus Andronicus onun çevirileri. Ben onun Shakespeare tercümelerinden yola çıkacağım.

12 Aralık 2010 Pazar

‘Kelimelerin Efendisi’ LaBute’dan Zorla Güzellik - Kent Oyuncuları

Polonius sorar : “Ne okuyorsunuz, efendimiz?”  Hamlet : “Kelimeler kelimeler kelimeler” .(Orhan Burian çevirisi)  Shakespeare 16.yüzyılda  vurgular kelimelerin gücünü.

Hamlet kararlıdır : “Tiyatroyu bir kapan gibi koyup önüne / Kralın vicdanını kıstıracağım içine” (Sabahattin Eyüboğlu çevirisi)  Katil Kral, bir kelime ile kendini ele verir.

Söz ağızdan çıkınca sizin değildir artık . Hamlet’in cevapladığı Kral: “Bu cevabın benimle hiç ilişiği yok” deyince  Hamlet: “Artık bana da ait değil” der.(OB Çevrisi)

Annesi ile konuşmaya giderken , Hamlet kendine telkin eder : “Onun kalbine sözlerim işlesin hançerim değil. Bu işte dilimle gönlüm birbirine yalancılık etsin..Sözlerim ne kadar hırpalarsa hırpalasın gönlüm bu sözlere mührünü basmayacaktır.” (OB çevirisi)

Bir dialoğu bitirir, bir katili ele verir kelimeler ; vicdan sıkıştırılır kelimelerle; bir kanlı oyunun tetikçisi, itirafçısı olur kelimeler;  kalbe işleyen kelimeler vardır, hançer kadar tesirli ; dil, gönlün yalancısı , sır ortağı olur bazen ; gönül razı olmasa da söz hırpalar.

9 Aralık 2010 Perşembe

Perde Açılsın mı ?

Onur Bayraktar’ın ölümü bir tartışmayı alevlendirdi.  Saldırı amaçlı bir takım ifadeleri konumuz dışında tutarak nesnel bir değerlendirmeyi tartışmak  zor ama, denesek olmaz mı ?

Tartışma önce “Babam ölürse sahneye çıkmam” ile başladı. “Oyunculuğu kutsallaştırmayın, o da bir iştir. ‘Ölüsü’ olan bir marangoz işini yapıyor mu?” denildi.  Bu ifadeyi ciddiye alırsak madem ki oyunculuk, marangozlukla eş tutulabilecek  bir iştir o zaman iş ve taahhüt açısından konuyu ele almak  yani  maddi bir değerlendirme yapmak gerekmez mi ?

5 Aralık 2010 Pazar

Unutmak İstediğim Marat-Sade (2010) – İBB Şehir Tiyatroları

Bazı oyunları severek yazıyorum, bazılarını ise istemeyerek.  “İstemezsen yazma birader, mecbur musun!” , hatta “Yazmasan tiyatro bir şey kaybetmez” daha da ileri giderek “Sen hiç yazma zaten, yazamıyorsun” diyenleri duyar gibiyim. Anlatamadığım da bu zaten. Tiyatro, benim için hayatı anlamanın ve hayata dayanmanın eğlenceli yolu oldu. Bir insanın düşüncelerini de en büyük zenginliği olarak görüyorum. Tiyatro hakkındaki düşüncelerimi yazarken  ikisi bir araya geliyor. Bunu da kendi köşemde yapıyorum. Merak eden okuyor, kopya edip alıyor. Benim sayfama girip olur olmaz laflar edenlerden biri yorum bırakmış : “Sen yazma ,böyle sayfalarca  yazıp benim vaktimi alma.” diye. Duyan da döve döve okutuyorum sanır. Girişi uzatmamın nedeni Marat-Sade’a bir türlü elimin gitmemesinden.

Ne yazacağım? Düşündüklerimi elbette. Yazınca, “Bu  benim oyunum, özgürlüğüm var, istediğimi yaparım, sana ne” diyorlar da “Ben seyirciyim özgürlüğüm var istediğimi yazarım” diyene de “Sen ne anlarsın”dan başka bir şey yazamıyorlar. Anladınız, yavaş yavaş konuya giriyoruz!